Fakirlik
Akşam yemeği önümde, normalin aksine tek tabak yapılmış. Egeli bir aile olarak sırasıyla çorba, ana yemek ve son olarak da makarna pilav gibi bir karbonhidrat yeriz ortaya da zorunlu salata ya da cacık. Ben böyle büyüdüm, buna alışkınım. Neyse, o gün önümde tek bir tabak vardı. Karışık kızartma ki içindekileri saymadan geçemeyiz; kabak, patlıcan, yeşil biber, kırmızı biber, patates. Bir alışkanlıktır neden bilinmez, önce en sevmediklerimden başlayıp sona en sevdiğimi yani patatesi brakıyorum. Ağızımda tadı kalsın diye mi onu zevkli yavaş yemek için mi bilinmez. Bu tabii ki hep yanlış anlaşılıyor. “Ooo. Kabağı seviyorsun herhalde al biraz daha.” hayır sevmiyorum amına koyayım sadece hızlı bir şekilde en sevdiğim kısma geçmek istiyorum.
Neyse size bunu niye anlattım beni daha çok tanımanız için mi, hayır bu umrumda değil. Çünkü bu fakirlikle alakalıymış, onu öğrendim. Bu hayattat birilerinin nasıl büyüdüğünü çok güzel ayırt etme yönetimidir. Sevdiği, değer verdiği, yeni olan bir şeyi bitirebiliyor mu. Bunu yapabiliyorsa zengin büyümüştür, istediği olmuştur hep. Benim gibi gariban biri, kısıtlı şeylerle kafayı bozmuştur. Eskiyecek bir şeyi kullanamayız mesela çünkü yerine yenisi gelmez eskiyince. Bundan muzdaribim. Fakirler bundan muzdarip.